Komedi Anlayışımız Üzerine

komedi anlaysmz uzTürk sinema tarihine şöyle bir baktığımızda senaristinden yönetmenine hatta zaman zaman oyuncusuna kadar sektörün içindeki birçok kişinin film türleri konusunda kafasının karışık olduğunu görüyoruz.

Tür olarak dramayı seçenler, ajitasyonun dibine vurdukları için en dokunaklı sahnelerde bile kahkahaya boğulmamıza sebep oluyor. Komediyi seçenler, seyircinin algı seviyesini 0-5 yaş arasında kabul ederek, düşme/ kalkma/ kaçma/ kovalama gibi bir dizi fiziksel eylemden güldürü unsuru çıkartmayı deniyor.

Çıtayı çocuk algısından az yükseltmeyi deneyenler, sinemaya en sadık olan genç kitleyi gözüne kestirip, söz oyunları ve bel altı esprilerle 90 dakikayı kotarma zaafına düşüyor. Korku, gerilim, fantastik vb. diğer tüm türlerde de benzer durumlar söz konusu. Film türlerinin hepsini kendi hayatımızda neredeyse aynı anda deneyimleyen bizler, bu kötü örnekler yüzünden sinemadan soğuma noktasına gelince sormadan edemiyoruz.
Bizim sinemamızdaki bu tür karmaşasının sebebi gerçekten nedir?
Antik Yunan’dan bu yana sahne sanatlarının temeli sayılan, ağlama ve gülme gibi iki ana duygu üzerine bina edilen Trajedi ve Komedi, bizim sinemamızda ne üzerine bina edilmektedir?
Dilimize pelesenk olmuş ‘İnsanları ağlatmak kolay, güldürmek zordur’ cümlesini sinemacılarımız nasıl anlamakta ve eserlerine nasıl yansıtmaktadır?
Aristo’nun Poetika’da bahsettiği ‘komedide soylu olmayan davranışlara gülünerek o davranışların cezalandırılması’ durumu bizim komedi filmlerimiz için de geçerli mi? Mesela Recep İvedik serisini izlerken gülme krizine giren seyircimiz toplumdaki tüm Recep İvedik tiplerine bir ceza mı kesiyor? Ya da serinin yapımcısı, İvedik tarzı toplumsal hayata uyum sağlayamadan tipleri ancak bir komedi filmi çekerek ıslah edebiliriz diye mi düşünüyor? Yoksa birileri biçimine, içeriğine, kalitesine, estetik değerine ve seyircisine katacağı şeye hiç önem vermeden’ ama seyirci gülüyor’ diyerek cebini mi dolduruyor?
Yanlış anlaşılmasın, niyetim; teoriyi bir turnusol kâğıdı gibi kullanarak sosyolojik tespitlerde bulunmak değil. Sadece dramatik yazarlığın teorisi üzerinden film türleri özellikle de komedi üzerinde düşünmeye çalışıyorum. Bunu yaparken de realiteyi, teoriye uydurmaya çalışmak yerine bizdeki komedinin teorisinin neye dayandığını araştırıyorum.
Bıkmadan tekrar tekrar izleyebileceğimiz, her izleyişte aynı esprilere aynı keyifle gülebileceğimiz bir komedi filmi nasıl olur, onu soruyorum. Üzerinden on yıllar geçmesine rağmen o filmleri hala komik kılan şey ne olabilir ve bu şey bizim sinemamıza nasıl dâhil edilebilir noktasını sorguluyorum.
Dünya sinemasına baktığımızda az da olsa bu tür beklentilerimizi karşılayan filmler bulabiliyoruz. 1988 ABD yapımı Dirty, Rotten, Scoundrels ile What About Bob? filmlerini bunların başında sayabiliriz. Yine A Fish Called Wanda ve Green Card filmleri de gerçek komedi türüne iyi birer örnek. Bahsedilen bu filmlerin ortak özelliği ise filmin sadece fiziksel olaylardan doğan komediden değil karakterlerin doğasındaki komediden de beslenmesi. Bu durum da açıkça ortaya koyuyor ki sinemamızın iyiye gitmesi için öncelikle senaristlerimizin karakter üzerine çalışması lazım. Duygusal bir film yapıp, karakterin başına olmadık işler açıp, derin acılar yaşatıp seyirciyi ağlatabilirsiniz. Ama güldürmek istiyorsanız illa ki komik karakter yazmak zorundasınız.

Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

About sumeyranurcan

yol hali...
Bu yazı Arsiv içinde yayınlandı ve , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın