Yatili

İçimde

yatılı bir okulun

pazar akşamı sessizliği

hani yeni dönmüşler de evlerinden

ilişivermişler

yatağın bir köşesine

damağında

hala sıcaklığı hani taze tarhananın

kimsenin

bavullarını açmaya

varmıyor eli..

.
.
.

BirTencere Bin Pencere içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Baglanma


Hikmetinden sual olunmaz Hüda,

kimini kaygili baglayivermis 

çocuklugunda

bir görüp bi kaybedermis çocuk 

suretini, 

ana aynasinda 

kimi de kaçingan baglanmayla

bir ömür kaçmayi ögrenmis

aglayan esten, nazlanan bebeden

dokunmasinlar diye

çocukluguna gömdügü duygularina

hikmetinden sual olunmaz Hüda

görmek isteyene ayna

dokunmak isteyene esma

herkesi mesrebince

baglayacak bir yol bulmussun,

senin ruhuna..

BirTencere Bin Pencere içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Marriage Story Filmi ve dusundurdukleri

Dialogue Book Club I Read &Watch Series 2025-26

Women, Love & Relationships

Film- Marriage Story
Podcast- The Power of Vulnerability by Brene Brown

Benim icin filmden ve podcastten alinabilcek iki onemli ders:

Birincisi: Kendiyle bagi olmayanin kimseyle bagi olamaz.

Ikincisi: Hayatta iki onemli kaynagimiz var : Isteklerimiz ve ihtiyaclarimiz. Biz sanariz ki kararlarimizi isteklerimiz dogrultusunda aliriz. Oysa ki cogu kararimizi farkinda olmadan ihtiyaclarimiz, daha dogrusu ruhumuzun o anki ihtiyaclari dogrultusunda aliriz.

O yuzden derler ki “Olan dogruyu söyler. “
Tum kalbimle inaniyorum bu söze.

Filanca adamla/ kadinla karsilasmasaydim, bu iliskiye girmeseydim hayatim bambaska olurdu. Bence olmazdi. Cunku ruhunun o anki ihtiyaci o kisiydi, durumdu, iliskiydi.. Baska biriyle- olayla- durumla karsilassan da ruhun o ihtiyacini gidermek icin tum sartlarini kendi beklentisi yonunde degistirebilirdi.

Ama ihtiyaclar degisir mi ? Degisir. Bebegin ve yetiskinin doymasi icin farkli besinlere ihtiyaci oldugu gibi.. Büyürüz. Olgunlasiriz. Kendimize bir adim daha yakinlasiriz. O zaman ya ihtiyacimiz degisir, ya ihtiyac icinde oldgmzu farkedip karsilikli bir cozum arariz ya da karsimizdaki kisi veya durumun bizim ihtiyacimizi karsilamak zorunda olmadigini, en kotusu de karsilayacak potansiyelde bulunmadigini kabul ederiz. Hepsi adim adim, katman katman bir buyumedir bizim icin.

Biz buyudukce suclama biter, anlama baslar. En kotu evliligin veya duygusal iliskinin dahi bize kendimizi gosteren bir boy aynasi oldugunu anlariz. Kimi iliskide mutlulukla, kiminde ancak bosanarak bakilabilir bu aynaya , kimindeyse herseye ragmen bi turlu bosanilamayarak..

Ikisinin da sonunda – farkindalikla olursa eger- nur topu gibi bir bebek dogar ellerimize; kendimiz..Onu sarariz, severiz. Annesi olup onu goruruz, babasi olup onu dinleriz, esi olup onun kendiligini yasamasina izin veririz.

Boylece tum kainatin, dunyanin, hayatin, insanin ve iliskilerin sirri cikar ortaya o bizim kucucuk yasantimizda : Her Cemal ve Kemal sahibi, kendi Cemal ve Kemalini gormek ve gostermek istemesi sirrinca.. demistir Zamanin Guzeli buna..

Icimizde dogustan getrdgmz bir Cemal ve Kemal vardir yani. Iste yaralarla, travmalarla, toplumsal baskilar veya yanlis ebeveynliklerle o Cemal ve Kemalin ustu ortulmustur. Ama yapisi geregi gormek ve gorulmektir kendiligimizin en temel istegi. Anne gorsun, baba gorsun bizi isteriz.

Aska dustuk deriz kendimize ya, en derinde bir aynalanma arzusudur bu. Saniriz ki sadece guzelliklerimizi gosterecek es aynasi. Oysa onun gorevi bazen de kendi gozumuze kor olani, karanliklarimizi gostermektir bize. Hem kim demis ki karanlik kemalden degildir diye.

Demek, olan dogruyu soylemistir. Ayna, gorevini yapmis, olani- olamayani- fazlayi- azi gostermistir. Bu biz kotuyuz, sucluyuz demek degildir her zaman. Cok bencil bir es aynasinda asiri fedakarligimizin aslinda bir meziyet degil ,cocukluktan beri tasidigimiz sinir koyma problemi oldugunu gorebiliriz mesela.

Hasili, aynalarla dolu bir odada kendimize baktigimiz, gormek ve gostermek sirrini deneyimledigimiz bir acayip maceradir evlilik. Gordugumuz de , gosterdigimiz de kendimiziz. Hangi konuda , neyi ne kadar gormeye ihtiyacimiz varsa icimizde, ya cok fazlasi, ya da tam tersi bir ayna, bir es buluruz kendimize..
Ihtiyaclarimizi anladik, peki ya isteklerimiz? Onlar tum bu hikayeyi bir maceraya donusturen ana unsur 🙂

Unv yillarinda , senaryo dersinde cok sevdgm bir hocam demisti ki.. Cok kaliteli bir film senaryosu mu yazmak istiyorsunuz? Karakterinize cok buyuk bir istek yazin sonra da karsisina cok saglam bir engel koyun.

O zamanlar bunu sadece bir senaryo dersi saniyordum. Ama simdilerde anliyorum ki bir terapi seansi da olabilirmis aslinda.

Mesela ..Annesinin duygusal yokluguyla buyumus, tek amaci guzel bir yuva kurmak ve esiyle derin bag kurabilmek olan kadinin, duygularini gosteremeyen robot gibi bir adamla aska dusmesi.
Aman agzimizin tadi bozulmasin Ali Riza bey diye hicbir duygunun konusulmadigi, annenin kendi halinde, annelik rolleri icinde asiri korumayla, asiri sefkatle annelik yaptigi, babanin ekmek kapisi oldugu bir evde yetisen naif bir adamin , gidip de kariyer basamaklarini ucer beser atlayan, ozguveni yuksek, duygularini patavatsizca soyleyebilen bir kadini yalvar yakar iliskiye ikna etmesi.

Hangisi istek, hangisi ihtiyac? Neresi Cemal, neresi Kemal? Kim neyi gordu, kim neyi, nasil gosterdi.. Hepimize iyi seyirler!

Dialogue Book Club içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Kitap Lansmanindan Anekdotlar

Geçen gün hayatımda bir ilki deneyimledim. Bir halk kütüphanesinde, güzel bir organizasyon eşliğinde, ortak yazarı olduğum Mothering and Intergenerational Trauma kitabımızın tanıtımını yaptık. Heyecan, şaşkınlık, merak, şükür ve telaşın iç içe geçtiği özel bir andı.

Derler ki; hayatta seni zorlayan onca şeye rağmen bir hayali gerçekleştirebilmek büyük bir başarıdır. Ben ise şöyle diyorum: Asıl başarı, gerçekleşen o hayale ve ulaşılan o başarıya sahip çıkabilmek..

İnsan hayallerine giden yolda biraz daha motive, biraz daha gözü kara olabiliyor.Tam teşkilat hazırlanıp, upuzun bir yolculuğa çıkar gibi hedefine doğru gidiyor. Belki hep gitmeye, hep çabalamaya, hep yolda olmaya alıştığından, o menzile vardığında, o son durakta indiğinde bir şaşkınlık hissedebiliyor. Hani hatırlarsınız, uzun bir yoldan sonra araçtan ilk indiğinizde ayaklarınızın yaşadığı o tutukluk hâlinden bahsediyorum. Gerçekleşen bir hayale, ulaşılan bir başarıya sahip çıkabilmek de bunun gibi..Biraz tutuk, biraz aksak olabiliyor bazen.

Çünkü hayale giden yolda hiçbir onaya ihtiyaç duymadan gidebiliyorsun. Trene atladın, onun istikameti zaten belli. Ama ya inince.. “Bu vardığım yer doğru mu?” sorusu oluyor mesela. Bu trenin varacağı son durak buydu, bu başarıydı ama acaba benim için doğru son durak mı? “Yolu” bilen birilerine sormak istiyorsun.Ortada sana mentorluk yapacak kimse yoksa yoldan geçenlerden bir onay bekliyorsun. O son durakta bir köşeye çekilip, “Bana neler oluyor böyle?” diye anlamaya çalışırken belki de dışarıdan biraz burnu büyük, biraz da ketum görünüyorsun… Kendimi bulacağım diye rüyalarını süsleyen o başarı, kendini boylu boyunca gördüğün bir aynaya dönüşüveriyor böylece.

Iste bir kitap yazmak, bir hikaye anlatmak,bir hayali gerçekleştirmek, her şeye rağmen o aynada gördüklerine sahip çıkabilmek demek.“Bu benim… tutkusuyla, gayretiyle ve görülmeye olan o derin hasretiyle.. benim” diyebilmek.

Öyleyse hayr olsun.Son duraklarimiz bizi kendimize götüren buraklar olsun..

Yeni Kitap- Mothering and Intergenerational Trauma içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Julie & Julia Filmi uzerine

Dialogue Book Club | Read & Watch 2025–2026
Our new season has begun!

Each month, we explore womanhood through one film, podcast, and article — diving deep into themes of identity, creativity, and transformation.

For our October gathering, we discussed Women, Identity & Dreams through the film Julie & Julia. Inspired by Elizabeth Gilbert’s The Curiosity-Driven Life podcast, we explored the difference between passion and curiosity, and reflected on how modern life shapes women’s paths of self-actualization.

The space was beautifully decorated in the spirit of the film — warm, cozy, and filled with vintage kitchen touches that brought Julie’s story to life.

We ended the night with beautiful insights from our participants:

“When we keep walking our path even when those we admire don’t appreciate us, that’s a real story of growth.”

“As women, when we truly listen to our inner voice, we discover our real passion and live our true selves.”

Dialogue Book Club içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Book Launch

You are cordially invited to the Book Launch !

Benim de hikayemden bölümler okuyacagim kitap tanitim etkinligimiz Kasim 22′ de, Burlington Public Library’de !!🌱

Yeni Kitap- Mothering and Intergenerational Trauma içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Book Club yeni donem!

Yıllar önce pandemi döneminde online başlayıp sonra yüz yüze devam ettiğimiz kitap kulübümüz bu sene 5. yılını yaşıyor. Beşinci yılımızın hatırına bir format değişikliğine gidelim dedik ve kulübü sadece kitapla değil, film ve podcastlerle de zenginleştirmeye çalıştık. Dialogue Book Club Read & Watch serisi diye adlandırdığımız bu yılın konusu “Women”. Bir yıl boyunca filmler, makaleler ve TED Talk’lar eşliğinde kadınların, kadın kahramanların izini süreceğiz.

Yeni dönemimiz için hem çok heyecanlıyım hem de çok stresliyim. Heyecanlıyım çünkü uzun zamandır “Keşke böyle bir atölye olsa da katılsam” dediğim konuları ve başlıkları işleyeceğiz. Diğer yandan telaşlı ve stresliyim çünkü kafamda binbir tilki dolaşıyor: Konular belli ama acaba içini doldurabilecek miyiz? Katılımcılar bu formatı sevecek mi? Ben programdayken evdeki dört çocuğum birbirinin başını yemeden durabilecek mi? 🙂 Ve en önemlisi, afişinden içeriğine, ikramından ulaşımına, bebek bakımından duyurularına kadar her aşamasında binbir emek veren onlarca kadının gayretine layık bir şey yapabilecek miyiz? Galiba bu düşüncelere en güzel çare, “Niyet hayır, akıbet hayır” diyerek yola revan olmak. Bakalım yol bizi nereye götürecek.

Kendi adıma, bu seneki book club ile yolun beni götürmesini umduğum yerlerden biri de mükemmeliyetçiliğimin ani yasamaya donusebildigi o içsel huzur ve kolaylık hali. Eskiden, mesela kulüp veya başka bir şeye hazırlığım varsa günler öncesinden karnima ağrılar girer, hem kendime hem ev ahalisine hayatı dar ederdim.

Şimdilerdeyse bu durumu yönetmeyi öğreniyorum. Mesela bugün kafamda kulüple ilgili planlanacak onca şey varken akşam çocuklarla film saati yapabildim; bir uyusalar da ben de kendi işime baksam diye gerilmeden, ninnilerle üçünü birden uyutabildim. Sonra uyuyakalmadan kalkmayı başardım, filmimi izledim ve gece 12’de mutfağa girip üç günlük biriken bulaşıkları yıkamaya başladım; bir yandan da kendime kızmadan, yetersiz hissetmeden izlediğim kulüp filmi hakkında düşünebildim.

Aklıyla kalbi arasinda köprü kurmaya çalışan bir anne kalbi başka ne ister ki.Bundan iyisi, şamda kayısı!Ins bu sene izledikçe,okudukca ve dönüp kendi içimize baktikca bulacagiz daha iyi halimizi!

Dialogue Book Club içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Bir resim

Resim çizme kabiliyetim olmasını çok isterdim. Çünkü bazen yazarak ifade edemiyorum içimdekin. Hani denir ya kelimeler kifayetsiz kalıyor diye, bu cümle bana hep bahane gibi gelirdi. Neden yetmesin kelimeler, demek ki sen bilmiyorsun nasıl anlatılacağını derdim. Ama şimdi fark ediyorum ki bazen gerçekten kelimeler kifayetsiz kalıyor bazı şeyleri anlatmaya. Çünkü kelimelerle bir yapı, bir ifade ortaya koyuyorsun. Bir yorum veya yargı olmak zorunda yazarak ifade de. Eylem var bir kere, fiil var. En olmayanında bile isim var fiil yerine. O bile bir yargı simgesi oluveriyor cümleye girince. Ama resim öyle değil. O sadece bir oluş gibi geliyor bana. Kendi halinde bir oluş, bir duruş. Bir şey yani. Sadece bir şey, yargısız, yorumsuz. Bazen kalbimin böyle halleri oluyor benim. Şikayetsiz, sitemsiz. Heyecansız, üzüntüsüz, ne bileyim işte her şeysiz, bir şeysiz.. Sadece olduğu bir hal var savunmasız, suçlamasız. Onu yazmak istesem kelimeler kifayetsiz kalır mesela, ancak çizebilirim. Keşke çizebilsem.. Eğer becerebilseydim, bu birkaç günkü halimi paylaşmak için şu resmi çizerdim..

Bir kalp şekli, dış sınırları siyahla çizilmiş.. Kalbin içinde, orta yerinde kocaman bir çukur var, neredeyse her yerini kaplamış. Çok derin bir çukur, dibini görmüyorsun. O çukurun yan duvarları yani kalbin kenarları dağlardaki oyulmuş taşlar gibi.. Çukurun bir duvarındaki taşların üzerine Sumela Manastırı gibi bir şey inşa edilmiş. Hatta hala inşaat aşamasında.. Küçük bir kız var, elinde ipten örülmüş bir merdiven var. O merdivenle o manastır gibi binaya inmeye ve içeri girmeye çalışıyor. Bir yandan da o çukura düşmemek için çok dikkatli hareket ediyor. Çünkü artık çukur o kadar büyümüş ki duvarların üst kısmında, kalbin üzerinde kıza yürüyecek alan bile kalmamış..

Keske çizebilsem.. Boya kalemlerini, kağıtlarını, kumaşları, kurdeleleri çok severim ben. Keşke tüm bu malzemeleri kullanarak bu resmi içimdeki dünyadan dışımdaki dünyaya çıkarabilsem.. Belki bir gün, umarım bir gün..

BirTencere Bin Pencere içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Yeni Kitap : Mothering and Intergenerational Trauma

Selamlar.. Sizlerle güzel bir haber paylasmak istiyorum.

Kisa bir süre önce, University of Waterloo / English Language and Literature bölümü hocalarindan Dr. Lamees El Ethari’ nin davetiyle bir kitap projesine dahil oldum.

Kitabimiz Mothering and Inter/Generational Trauma adiyla bugun Demeter Press tarafindan basildi.

Kitabimizin içeriginde, Kanada ve farkli ülkelerden akademisyen, yazar, dekan, community worker ve sanatçi olmak üzere 17 ayri yazarin makaleleri, karsilastirmali roman okumalari, kuramsal film analizleri ( Netflix series ), personal narrative ve creative work çalismalari bulunmakta..

Marianne Hirsch’in ” Postmemory” teorisinden hareketle, yerinden edilme ve kusaklar arasi travmayi, anne-çocuk iliskisi ve anne-toplum dinamigi üzerinden ele alan bu eserde ben de Kanada’ya göç yolculugumu anlattigim
“Where Am I?” adli hikayemle yer aliyorum.

Bizi desteklemek ve daha genis kitlelere ulasmamiza yardimci olmak isterseniz bio’daki linkten order yaparak kitabi satin alabilirsiniz..

Sosyal medyada paylasabilirsiniz..

Ilgili bir kurumda calisiyorsaniz veya ilgili herhangi bir gazete- dergi- websitesiyle baglantidaysaniz, kitapla ilgili review teklif edebilirsiniz..

Ya da en yakininizdaki kütüphaneye gidip, bu kitabi okumak istediginizi belirterek, order yapmalarini rica edebilirsiniz..

Tüm destek ve katkilariniz için simdiden çok tesekkür ederim.

Kitabin içerigini merak edenler için content bölümünü görsellerde paylasiyorum.

Yeni Kitap- Mothering and Intergenerational Trauma içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Pachinko ve dusundurdukleri

Farklı kültürlerden farklı dünyaları Ingilizce kitaplar ve hikayeler üzerinden biraraya getiren Dialogue Book Club ‘imiz dördüncü yılını deviriyor. Öyle mi olur, böyle mi olur diye sorularla yola çıkmıştık, kervan yolda düzülür hesabı yürüdükçe, okudukça, birbirimizi dinledikçe sorularımız yerini iyi niyete, samimi gayrete ve akışa teslim olmaya bıraktı.

Benim için bu yolculuğun en güzel kısmı, bambaşka dünyaların insanları olsak da içimizde bi yerde hep ortaklastigimiz şeyin “anlam” olması ve kendi küçük dünyamız ve şartlarımız dahilinde bazen bir kitapla bazen bir filmle o anlamın peşine düşmüş olmamız.. Yol nereye varır, bilinmez ama yolcu her adımda biraz daha kendine varır. Adı diyalog olsa da, ötekine dokunabilmek olsa da insanın her daim köprüler kurduğu aslında kendi varlığıdır. Çünkü dünya dediğin bir “görmek ve görülmek ” rüyasıdır..

Bu görme ve görülme macerasinda bu ay bahtimiza dusen Min Jin Lee’ye ait Pachinko romaniydi. Pachinko,
tarihin bir döneminde Japonya’da göçmen olarak diaspora yaşayan Korelilerin kuşaklar arası yaşam mücadelesini ve kimlik arayışlarını aynı aileden üç neslin hikayesi üzerinden bizlere aktarıyor.

Kimlik , aidiyet, aile, göç ve psikolojik dayanıklılık temaları üzerinden örgülenen bu hikayenin aynı isimle uyarlanmis oldukça popüler bir Kore dizisi de var. Yazar, bu romanı, Japon diasporasını bizzat yaşayan gerçek kişilerle yaptığı röportajları kurgulayarak oluşturmuş ve ancak 15. kez yazdıktan sonra kitabın tamam olduğuna kanaat getirmiş.

Bence Pachinko romanının en güzel kısmı ilk cümlesiydi. Japonya’da diasporayı sonuna kadar yaşayan, sırf Koreli olduğu için toplumdan dışlanan, fakirliğe ve sosyal ölüme terk edilen kadın kahramanımızın su sözüyle başlıyor kitap : History has failed us, but no matter.

Evet, yol insana bir noktada “no matter” deyip yürümeye devam etmeyi öğretiyor. Belki de asil hikaye tam da bu noktada basliyor..

Dialogue Book Club içinde yayınlandı | Yorum bırakın